Bahçeli: ‘Kurucu önder’ lafından rahatsız olanlar koflaşmış şarlatan tiplerdir.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklaması şu halde;

“Ortak aklın faal ve tesirli işletilmesine eşanlı biçimde ulusal paha ve emanetlere dürüstçe bağlılık elbette geniş çaplı uzlaşmanın ve buruk gönüllere ulaşmanın altın formülüdür. Sıkılmış yumrukların açılması, gerilmiş yüz çizgilerinin yumuşaması, sırt dönmek yerine sırt sırta verilmesi, bunun yanı sıra optimist, iyiliksever ve güzel niyetli alaka ve irtibat ağlarının tesis edilmesi kilitli kapıları açabilecek en makul anahtardır. Sabır, sağgörü ve sağduyu mihverinde atılacak inanç veren adımların boşa çıkması asla düşünülemeyecektir.

Daha fazla kaynaşarak, daha çok konuşarak, daha yürekten kucaklaşarak ulusal ve manevi temelde müessir, müteselsil ve müşterek bir geleceğin inşası mümkün, hatta muhakkaktır. Önyargıların markaj ve mahkumiyetinden kesinlikle kurtulmak lazımdır.

Üzerimize serpilen meyyit toprağını kaldırıp atmanın yanında ilkel dürtülerin, yasa dışı düzeneklerin, sanal ve sipariş provokasyonların zehirli sarmalından inanç ve irade birliğiyle sıyrılmak hem mecburî bir gereksinim hem de tarihi, coğrafik ve kültürel bir mecburiyettir. Ahlaklı, sorumlu, etik ve ulusal hassasiyetlere tam sadakat duyan bir siyaset pratiğinin kronik sıkıntılar karşısında acze düşmesi, çaresizliğin fanusuna kısılıp kalması mümkün değildir.

Türk milletinin siyasetten ve siyasi partilerden yegane beklentisi haklı ve yasal taleplerine kulak verilmesi, hayatın ve hadiselerin doğal akışından kaynaklanan zincirleme problemlerin kademe aşana istikrarlı ve demokratik müdahalelerle tahlile kavuşturulmasıdır. Türk ve Türkiye Yüzyılı tıpkı vakitte huzur ve refahın yüzyılı olacaktır.

Fırtınalı bölgesel ve global sisteme karşı esnek, enerjik, faziletli, muhkem, müteyakkız ve stratejik direnç göstermek kadar iç cepheyi sağlam, sağlıklı ve zinde tutmak da beka seviyesinde önceliğimiz olmalıdır. Bu hususta herkes peşin kararlara aldırmadan titizlik göstermelidir.

Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan her kardeşimiz, büyük Türk milletine mensup olan her insanımız bölücü terörden ileri seviyede şikayetçidir. Artık terörü kalıcı olarak hayatımızdan çıkarmanın vakti gelip çatmıştır. Zira terörle varılacak hiçbir yer, erişilecek hiçbir menzil yoktur.

Kaldı ki geride kalan 41 yıllık vakitte bölücü terör örgütü yalnızca yakmış, yıkmış, katletmiş, kirletmiş, isyan ve şiddet hareketlerinde daima çıta yükseltmiştir.

27 Şubat 2025 tarihinde, terör örgütünün kurucu lideri tarafından yapılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” kapsamında PKK’nın silah bırakmasıyla birlikte örgütsel varlığının feshedilmesi istenmiştir.

Bu davet temel itibariyle talimatla bezenmiş ve belgelenmiş bir davettir.

Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile PYD/YPG elebaşının 10 Mart tarihinde Şam’da imzaladıkları 8 unsurluk mutabakat metiniyle önemli bir eşik aşılmış, komşu ülke Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğü tescillenmiştir.

Ülkemiz aleyhine beşinci kol faaliyeti yapan fiyatsız casus provokatörlerin saptırmaları ve suyu bulandırma eforları devamlı ilerleyiş halinde olsa da, malum ve vaki gerçek YPG/PYD/(SDG)’nin kendini feshederek silah bırakmış olmasıdır.

Suriye’nin kuzeydoğusundaki sivil ve askeri kurumların, hudut kapılarının, havaalanlarının, petrol ve doğal gaz alanlarının Suriye Arap Cumhuriyeti’ne entegre edilecek olması, Kürt toplumunun Suriye devletinin ayrılmaz bir modülü olarak tanınması ve süreksiz anayasanın kabulü edilmesi inkarı ve ihmali olmayacak önemli gelişmelerden bazılarıdır.PKK’nın ise derhal ve hiçbir kural ileri sürmeksizin 27 Şubat daveti doğrultusunda kongresini toplayarak feshini kararlaştırması, kanlı silahların teslimini bir an önce yapması ertelenemez ve geciktirilemez bir gündem bahsidir.

Geçmişte, PKK’nın kuruluş manifestosunda maksadı “Bağımsız Birleşik Kürdistan”a ulaşmaktır. Emektar sinema makinisti açtığı gazoz kapağının gözüne isabet etmesiyle yaralandFederasyon, otonomi, özerklik, demokratik Cumhuriyete iştirak üzere seçenekler o periyotta yoktur.

Bunlar müteakip yıllarda Türkiye düşmanlarının dayatma ve telkinleriyle alternatif seçenekler olarak tezahür etmiştir.

Bu karanlık ve hain maksatlara ulaşmak için yürütülecek strateji “uzun müddetli halk savaşı”, buna ulaşmanın düzenekleri “parti-cephe-ordu” yapılanması, amaca ulaşmanın silahlı tekniği ise sırasıyla “silahlı propaganda” ve kelamda “gerilla savaşı”dır.

27 Şubat İmralı açıklamasıyla PKK’nin mana yoksunluğu, çok tekrara yol açması, hasebiyle ömrünü benzerleri üzere tamamladığı ve feshinin gerekli olduğu netleşmiştir.

Kurucu başkan tabirinden rahatsız olan, bu tanımlamayı istismar eden, üstelik Milliyetçi Hareket Partisi’ne haksız ve hayasız biçimde atağa geçenler evvelemirde bu sıfatın bize ilişkin olmadığını, patentinin bizde bulunmadığını, örgütsel ve ideolojik bir isimlendirmeden öbür da bir manaya gelmediğini biliyor olsalar bile bilmezliğe yatan ucuzlaşmış ve koflaşmış şarlatan tiplerdir.

Nitekim PKK’yı kuran ve kumanda eden teröristbaşı Abdullah Öcalan, tıpkı vakitte örgütün kurucu lideridir. Kim ne derse desin aleni ve aşikâr gerçek budur.

CHP’nin ve yandaş televizyon kanallarının terörsüz Türkiye maksadını sabote etme gayesi, diyalog kanallarını baltalama uğraşı maalesef gözle görülecek kadar açıktır ve açıktadır.

Dil ve üslup çoraklığıyla birlikte fikri ve siyasi çarpıklık CHP’yi Türkiye’nin karşısında sivrilen bozguncu bir odağa dönüştürmüştür.

Bu nedenle CHP idaresi aklıselim çizgiye gelmedikçe, maşeri vicdanın kabulleneceği makul ve saygıdeğer bir siyaset ahlakına sahip olmadıkça Milliyetçi Hareket Partisi tarafından dikkate ve prestije alınması kelam konusu olmayacaktır.

Demokrasi ihtilalinden bahsedenler, icazetli tek kişinin oylanacağı, tek kişinin katılacağı karikatür mahiyetli bir önseçimi demokrasinin prensipleriyle nasıl bağdaştırdıklarını, bunun neresinin demokrasi ihtilali olduğunu izah etmeleri tutarlılık gereğidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihindeki en göz alıcı yüksek demokrasi örneği bir yanda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ulusal irade marifetince tescili, öbür yanda da Sayın Cumhurbaşkanımızın aldığı oy düzeyidir.

CHP Genel Başkanı ve çıkarcı yönetimi yeniden baltayı taşa vurmuştur. Ne yapsalar beyhudedir, terörsüz Türkiye’nin doğuş muştusunu karartamayacaklardır.

DEM Parti heyetinin siyasi partilerle bir program çerçevesinde görüşmesi, terörsüz Türkiye gayretine dayanakları takdire şayandır.

Hiç kuşkusuz DEM Parti heyetinin Milliyetçi Hareket Partisi’ne yarın gerçekleştireceği ikinci ziyaretinde de olmayı ve karşılık görüş alışverişinde bulunmayı istek ederdim.

Fakat partimizi temsilen görevlendirilen arkadaşlarım inanıyorum ki şahsımı aratmayacaklar, niyetlerimizi berrak ve pak bir mizaçla muhataplarına anlatacaklardır.

Bu vesileyle bedelli dava arkadaşlarımı ve DEM parti heyetini selamlıyor, terörsüz Türkiye seferberliğimiz kutlu olsun diyorum.

Yanlış anlamaları tetikleyecek, kırılgan ortamı hırpalayıp sarsacak her türlü açıklamadan itinayla kaçınılması gerektiğini düşünüyorum.

Gideceğimiz daha uzun bir yol vardır.

Denizi geçip de derede çırpınmanın bir manası yoktur.

Birbirimize Çanakkale ruhuyla sarılmamız ulusal varlığımızın topluca koruması ve müdafaası ismine manevi bir vecibedir, ulusal bir vazifedir.

Önümüzdeki günlerde bir yanda Nevruz Bayramı, öteki yanda Ramazan Bayramı kutlanacaktır.

Allah’tan dileğim her günümüzün bayram olması, ülkemizin bayram yerine dönmesidir.

Kalpleri pırıl pırıl, adeta dalgasız deniz olan aziz millet evlatları yeni emperyalizmin kalleş pusularına ve kanlı tuzaklarına düşmeyecek, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti ulusal birlik ruhuyla ve bin yıllık kardeşlik şuuruyla sonsuza kadar var olacaktır.